• BIST 100

    11007,37%0,81
  • DOLAR

    42,52% 0,07
  • EURO

    49,55% -0,06
  • GRAM ALTIN

    5743,85% -0,15
  • Ç. ALTIN

    9322,75% 0,27

TMMOB’den 17 Ağustos’un 26. Yılında Deprem Uyarısı

İnşaat Mühendisleri Odası, 17 Ağustos 1999’dan bugüne geçen sürede deprem hazırlıklarında yeterli ilerleme sağlanamadığını belirterek, “Rantı değil, insanı önceleyen bir anlayış şart” dedi.

EKONOMİ 15.08.2025 12:13:00 0
TMMOB’den 17 Ağustos’un 26. Yılında Deprem Uyarısı

(MHA) - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulunun, 17 Ağustos Depreminin 26. yılında yaptığı açıklama. Depreme Hazırlıkta Kayıp 26 Yıl: Depremler Değil, İhmal Öldürüyor
Acı sonuçları itibariyle tarihimizin en büyük afetlerinden biri olan 17 Ağustos Büyük Marmara Depreminin 26. yılında, yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımızı saygıyla anıyoruz.
Bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyan Marmara Depremi, nüfusun ve sanayi yapılarının en yoğun olduğu geniş bir bölgeyi etkilemiş, büyük çapta can ve mal kaybına yol açmış, uzun yıllar etkisini sürdürecek ekonomik bir yıkıma yol açtığı gibi sosyal açıdan da başta deprem bölgesinde yaşayanlar olmak üzere tüm yurttaşlarımızı etkileyen toplumsal bir travmaya dönüşmüştür. Aradan geçen 26 yıla rağmen deprem tehlikesi, bugün hala İstanbul başta olmak üzere Marmara bölgesinde yaşayan yurttaşlarımızın en büyük endişesidir. Nitekim bu endişe boşuna olmayıp son derece haklı gerekçelere dayanmaktadır.
İstanbul'un Silivri ilçesi açıklarında, Marmara Denizi'nde 23 Nisan 2025 tarihinde, 6,1 büyüklüğünde meydana gelen deprem endişeleri bir kez daha canlandırmış, kentin depreme karşı ne kadar hazır olduğu konusunda soru işaretleri oluşturmuştur.
Depremin ardından tüm basın yayın organlarında fay haritaları boy göstermiş, olası depremin büyüklüğü ve zamanı tartışılmış, farklı ağızlardan yurttaşların kafasını karıştıran açıklamalar yapılmış, depreme yönelik tüm ilgi odağı depremin nerede, ne zaman ve kaç büyüklüğünde meydana gelebileceği şeklinde tartışmalara indirgenmiştir. İnşaat Mühendisleri Odası olarak bu tartışmanın yanlış bir zeminde yürütüldüğünü vurguluyor, ülkemizin deprem gerçeğine ve kentlerimizin depreme hazırlıksızlığına dikkatleri çekmenin hayati önem taşıdığının altını çiziyoruz.
Gerçekten de depremin nerede, ne zaman ve ne büyüklükte meydana geleceğinin bilinmeyişi yurttaşlarımızın en büyük endişesidir. Doğrudur, günümüzün bilgi birikimi ve teknolojisi bunu öngörmeyi olanaklı kılmamaktadır. Ancak varsayımsal olarak, depremin ne zaman ve nerede olduğunu bilebiliyor olsaydık, gerçekten de kendimizi güvende hissedebilir miydik? Elbette binaların boşaltılıp güvenli mekanlarda toplanma sağlanarak insan hayatını koruyup can kayıplarını azaltmak mümkün olabilirdi. Ancak yine de konutlarımızın, iş yerlerimizin, kamu binalarının, okulların, ulaşım hatlarının, tarihi eserlerin yani tüm yaşamımızı çevreleyen kentlerimizin yerle bir olduğuna tanık olmamız, etkilerini yıllarca hissedeceğimiz maddi ve manevi büyük kayıplar yaşamamız kaçınılmaz olacaktı.
Topraklarımızın ve nüfusumuzun büyük çoğunluğunun deprem tehlikesi bulunan bölgelerde yer aldığı ve sıklıkla ülkemizin çeşitli noktalarında büyük depremlerin meydana geldiği açık bir gerçektir. Son yüz yılda Türkiye’de 85 yıkıcı deprem meydana gelmiş ve yaklaşık 85 bin civarında insanımız hayatını kaybetmiştir. Yani ortalama her 1,5 yılda bir yıkıcı sonuçları olan depremler meydana gelmektedir. Dolayısıyla nüfusun %96’sı deprem riski altında bulunan bölgelerde yaşayan yurttaşların öncelikli sorunu, depremlere karşı güvenli yerleşim alanları ve güvenli yapılaşma ihtiyacıdır.
Gerek TBMM’de kurulan araştırma komisyonlarının raporlarında gerekse Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının açıklamalarında 6 milyon civarı yapının riskli olduğu ifade edilmektedir. Bu sayı toplam yapı stoku içerisinde yüzde 60’lara denk düşmektedir. Yani yetkili kurumlar tarafından bile açıkça yapılarımızın çoğunun depreme karşı hazır olmadığı itiraf edilmektedir. Kaldı ki bu sayılar hesaplamalara dayalı tahmini bir tespittir. Yani devlet, Türkiye’de 6 milyon civarı yapının olası bir depremde ağır hasar alabileceğini tahmin etmekte ancak bu yapıların hangileri olduğunu bile bilmemektedir.
1999 Marmara depremi, afetlere karşı bir dönüm noktası olarak kabul edilmiş, bu tarihten sonra pek çok kurum, kuruluş, üniversite ve meslek odası her yönüyle depremi incelemiş ve alınması gereken önlemlere ilişkin pek çok rapor hazırlamıştır. Bu raporlar, 2011 yılında AFAD tarafından hazırlanıp Bakanlar Kurulunca karar altına alınan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planına dönüştürülmüştür. 
Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı, açıkça devlet kurumlarının, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, meslek kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının görevlerini tanımlamış ve yapılması gerekenleri takvimlendirerek 2023 yılına kadar Türkiye’nin depremlere karşı hazır hale getirilmesini hedeflemiştir. 
Ancak ne yazık ki 6 Şubat 2023 depremleri, aradan geçen onca yılda hiçbir sorunun çözülemediğini, Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı dahilinde atılması gereken adımların pek çoğunun atılmadığını gözler önüne sermiştir. 
İşte bu plana göre yapı stoku envanteri, daha 2017 yılında tamamlanmış olacak ve bahsi geçen 6 milyon riskli yapının hangileri olduğu belirlenerek gerekli tedbirler alınmış olacaktı. Bu çalışma yapılmış olsaydı, 6 Şubat Depremlerinde, 11 ilde yıkılan ve ağır hasar alan 240 binden fazla bina belki de tespit edilmiş olacak ve yurttaşlarımızın göz göre göre ölmesine izin verilmeyecekti.
Kentsel Dönüşüm Yerinde Sayıyor
Hiç şüphesiz şehirlerimizin deprem tehlikesine karşı güvenli hale getirilmesi kolay olmayan, çok yönlü ve maliyetli bir süreçtir. Ancak planlı ve toplumun çıkarlarını önceleyen bir anlayışla çok uzun zamana yayılmadan da gerçekleştirilmesi mümkündür.
Bu da ancak siyasi iradenin, kaynakları doğru kullanarak sorunların çözümünde bilimin ve mühendisliğin gösterdiği yolu izlemesiyle gerçekleşebilir.
Hatırlanacağı üzere 17 Ağustos Depreminin ardından, “Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’’ ile bazı yeni vergiler çıkarılmış, bunlardan Özel İletişim Vergisi kalıcı hale getirilmiştir. Bu kalem altında 2025 yılı başına kadar toplamda 40,2 milyar dolar vergi toplanmıştır. 
Oysa 2012 yılında başlayan kentsel dönüşüm çalışmalarında, 2024 yılına kadar merkezi bütçeden yalnızca 480 milyar TL harcanmıştır. 
2012 yılından bu yana tespit edilen riskli yapılardan yalnızca 238 bin civarında yapının dönüşümü tamamlanmıştır. Yani en yetkili ağızlardan dile getirilen 6 milyon riskli yapının yalnızca yüzde 4’ü bugüne kadar dönüştürülmüştür.
Öte yandan kentsel dönüşümler sadece rantı yüksek bölgelerle sınırlı kalmış, çoğu riskli bölgelerde çivi bile çakılmamışken rant değeri yüksek bölgelerde yeni sayılabilecek binalar bile yıkılıp yeniden yapılmıştır.
6 Şubat’ın 30. Ayı
Depremlere hazırlık konusunda bir milat kabul edilen 17 Ağustos’tan 24 yıl sonra meydana gelen 6 Şubat Depremleri, onca bilimsel çalışmaya rağmen aradan geçen yıllarda neredeyse hiçbir ilerlemenin sağlanmadığını acı bir şekilde gözler önüne sermiştir.
Resmi rakamlara göre 50 binden fazla insanımız hayatını kaybetmiş, yaklaşık 40 bin bina yıkılmış, 200 binden fazla bina ağır hasar almıştır. Cumhurbaşkanlığı verilerine göre maddi kaybın 100 milyar doların üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.
Eğer bir sorunun çözümü bilimsel olarak açıkça ortaya konmuş, bunun için kaynak oluşturulmuş ve yurttaşlardan milyarlarca dolar bu kaynak için toplanmışsa, aradan geçen bunca yılda, gereğini yerine getirmeyen sorumlulardan hesap sorulması gerekmektedir.
Doğrusu bu hesap siyaseten, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde sorulmuş, deprem bölgesi de dahil olmak üzere ülke genelinde, bugüne kadar gerekli tedbirleri almayanlar halk tarafından uyarılmıştır. Ancak gelinen aşamada, kentlerimizi depreme hazırlama konusunda başlıca sorumlular arasında yer alan belediye başkanları ve üst düzey yöneticileri hukuka aykırı bir biçimde tutuklanmış, görevlerinden alınmıştır. Denilebilir ki bu tutuklamaların bir başka önemli boyutu da kentlerimizin depreme hazırlanması konusunda halkın can ve mal güvenliğinin tehlikeye atılmasıdır. 
Değerli basın mensupları,
6 Şubat depremlerinin üzerinden 30 ay geçmesine rağmen verilen sözlerin hiçbiri tutulmamış, vaatlerin çok uzağında kalınmıştır. Depremin ardından 319 bini 1 yıl içinde olmak üzere toplam 650 bin yeni konutun depremzedelere teslim edileceği duyurulmuştur. Ancak son verilere göre bugüne kadar 206 bin 97'si konut, 4 bin 838'i iş yeri ve 39 bin 701'i köy evi olmak üzere toplam 250 bin 636 bağımsız bölüm teslim edilmiştir. Bir yılda ulaşılması vaat edilen konut sayısına 30 ayda ulaşılamadığı gibi toplam vadedilen konutların yalnızca yaklaşık yüzde 32’si teslim edilmiştir. 
Öte yandan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum yaptığı açıklamada, yıl sonuna kadar 11 ilde 453 bin bağımsız bölümü teslim ederek hedefe ulaşmış olacaklarını ifade etmiştir. Sayın Kurum, 650 bin konut vaadinden vaz geçildiğini mi ifade etmektedir?
Bugün deprem bölgesinde hala geçici yerleşim alanları, enkaz kaldırma işlemleri, altyapısal hizmetlerin yani elektrik, su, kanalizasyon, haberleşme ihtiyaçlarının karşılanması gibi faaliyetlerdeki sorunlar sürmektedir. Aradan 30 ay geçmesine rağmen eğitim ve sağlık hizmetlerinin de yeterince karşılanamadığını vurgulamak gerekir.
Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre depremin ardından 19784 derslik kapasiteli 1241 eğitim binasının yapımı planlanmış, bugüne kadar 7497 derslikli 524 okulun yapımı tamamlanmıştır.

SONUÇ OLARAK
17 Ağustos 1999’dan 6 Şubat 2023’e, oradan günümüze uzanan süreç göstermiştir ki ülkemiz, depremler karşısında kırılgan bir yapı stokuna, yetersiz planlama anlayışına ve denetimsiz bir yapı üretim sürecine sahiptir. Buna karşılık, bilimsel bilgi ve mühendislik birikimiyle bu sorunların üstesinden gelmek mümkündür. Bunun için ülkemizin hem yetişmiş insan gücü hem de maddi olanakları yeterlidir. Yeter ki toplum yararını esas alan bir anlayışla hareket edilsin; bilimsel verilerle şekillenen bir planlama yaklaşımı benimsenip kamusal denetim etkinleştirilsin.
İnşaat Mühendisleri Odası olarak altını çiziyoruz: Deprem, doğal bir olaydır; afete dönüşmesi ise tamamen insan kaynaklıdır. Bilimsel bilgi ışığında hareket edildiğinde depremler felakete dönüşmez, can ve mal kaybı yaşanmaz. Bu nedenle siyasal irade, yerel yönetimler ve tüm ilgili kurumlar, sorumluluklarını yerine getirmeli; kentlerin planlanmasından yapı üretim süreçlerine, yapı denetiminden kentsel dönüşüme kadar tüm adımlar bilimsel ilkelere göre atılmalıdır.
Toplumun yaşam hakkı, siyasal ve ekonomik çıkar hesaplarına kurban edilemez. Bugün yapılması gereken bellidir: Rantı önceleyen değil, insanı önceleyen bir kentleşme ve yapılaşma anlayışı derhal hayata geçirilmelidir. Yapı denetimi kamusal bir hizmet olarak yeniden örgütlenmeli, meslek odalarının bilgi birikimi ve deneyimli insan gücü sürece dahil edilmelidir. 
Depremler kaçınılmaz; ancak afetler önlenebilir. Bu gerçeği görmezden gelmek, binlerce yurttaşımızın hayatına mal olmuştur. Daha fazla geç kalmadan, bir tek insanımızı daha yitirmeden bilimin ve kamusal sorumluluğun rehberliğinde harekete geçilmelidir.

TMMOB 
İnşaat Mühendisleri Odası
Manisa Şube Yönetim KuruluDepreme Hazırlıkta Kayıp 26 Yıl: Depremler Değil, İhmal Öldürüyor Acı sonuçları itibariyle tarihimizin en büyük afetlerinden biri olan 17 Ağustos Büyük Marmara Depreminin 26. yılında, yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımızı saygıyla anıyoruz.
Bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyan Marmara Depremi, nüfusun ve sanayi yapılarının en yoğun olduğu geniş bir bölgeyi etkilemiş, büyük çapta can ve mal kaybına yol açmış, uzun yıllar etkisini sürdürecek ekonomik bir yıkıma yol açtığı gibi sosyal açıdan da başta deprem bölgesinde yaşayanlar olmak üzere tüm yurttaşlarımızı etkileyen toplumsal bir travmaya dönüşmüştür. Aradan geçen 26 yıla rağmen deprem tehlikesi, bugün hala İstanbul başta olmak üzere Marmara bölgesinde yaşayan yurttaşlarımızın en büyük endişesidir. Nitekim bu endişe boşuna olmayıp son derece haklı gerekçelere dayanmaktadır.
İstanbul'un Silivri ilçesi açıklarında, Marmara Denizi'nde 23 Nisan 2025 tarihinde, 6,1 büyüklüğünde meydana gelen deprem endişeleri bir kez daha canlandırmış, kentin depreme karşı ne kadar hazır olduğu konusunda soru işaretleri oluşturmuştur.
Depremin ardından tüm basın yayın organlarında fay haritaları boy göstermiş, olası depremin büyüklüğü ve zamanı tartışılmış, farklı ağızlardan yurttaşların kafasını karıştıran açıklamalar yapılmış, depreme yönelik tüm ilgi odağı depremin nerede, ne zaman ve kaç büyüklüğünde meydana gelebileceği şeklinde tartışmalara indirgenmiştir. İnşaat Mühendisleri Odası olarak bu tartışmanın yanlış bir zeminde yürütüldüğünü vurguluyor, ülkemizin deprem gerçeğine ve kentlerimizin depreme hazırlıksızlığına dikkatleri çekmenin hayati önem taşıdığının altını çiziyoruz.
Gerçekten de depremin nerede, ne zaman ve ne büyüklükte meydana geleceğinin bilinmeyişi yurttaşlarımızın en büyük endişesidir. Doğrudur, günümüzün bilgi birikimi ve teknolojisi bunu öngörmeyi olanaklı kılmamaktadır. Ancak varsayımsal olarak, depremin ne zaman ve nerede olduğunu bilebiliyor olsaydık, gerçekten de kendimizi güvende hissedebilir miydik? Elbette binaların boşaltılıp güvenli mekanlarda toplanma sağlanarak insan hayatını koruyup can kayıplarını azaltmak mümkün olabilirdi. Ancak yine de konutlarımızın, iş yerlerimizin, kamu binalarının, okulların, ulaşım hatlarının, tarihi eserlerin yani tüm yaşamımızı çevreleyen kentlerimizin yerle bir olduğuna tanık olmamız, etkilerini yıllarca hissedeceğimiz maddi ve manevi büyük kayıplar yaşamamız kaçınılmaz olacaktı.
Topraklarımızın ve nüfusumuzun büyük çoğunluğunun deprem tehlikesi bulunan bölgelerde yer aldığı ve sıklıkla ülkemizin çeşitli noktalarında büyük depremlerin meydana geldiği açık bir gerçektir. Son yüz yılda Türkiye’de 85 yıkıcı deprem meydana gelmiş ve yaklaşık 85 bin civarında insanımız hayatını kaybetmiştir. Yani ortalama her 1,5 yılda bir yıkıcı sonuçları olan depremler meydana gelmektedir. Dolayısıyla nüfusun %96’sı deprem riski altında bulunan bölgelerde yaşayan yurttaşların öncelikli sorunu, depremlere karşı güvenli yerleşim alanları ve güvenli yapılaşma ihtiyacıdır.
Gerek TBMM’de kurulan araştırma komisyonlarının raporlarında gerekse Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının açıklamalarında 6 milyon civarı yapının riskli olduğu ifade edilmektedir. Bu sayı toplam yapı stoku içerisinde yüzde 60’lara denk düşmektedir. Yani yetkili kurumlar tarafından bile açıkça yapılarımızın çoğunun depreme karşı hazır olmadığı itiraf edilmektedir. Kaldı ki bu sayılar hesaplamalara dayalı tahmini bir tespittir. Yani devlet, Türkiye’de 6 milyon civarı yapının olası bir depremde ağır hasar alabileceğini tahmin etmekte ancak bu yapıların hangileri olduğunu bile bilmemektedir.
1999 Marmara depremi, afetlere karşı bir dönüm noktası olarak kabul edilmiş, bu tarihten sonra pek çok kurum, kuruluş, üniversite ve meslek odası her yönüyle depremi incelemiş ve alınması gereken önlemlere ilişkin pek çok rapor hazırlamıştır. Bu raporlar, 2011 yılında AFAD tarafından hazırlanıp Bakanlar Kurulunca karar altına alınan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planına dönüştürülmüştür. 
Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı, açıkça devlet kurumlarının, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, meslek kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının görevlerini tanımlamış ve yapılması gerekenleri takvimlendirerek 2023 yılına kadar Türkiye’nin depremlere karşı hazır hale getirilmesini hedeflemiştir. 
Ancak ne yazık ki 6 Şubat 2023 depremleri, aradan geçen onca yılda hiçbir sorunun çözülemediğini, Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı dahilinde atılması gereken adımların pek çoğunun atılmadığını gözler önüne sermiştir. 
İşte bu plana göre yapı stoku envanteri, daha 2017 yılında tamamlanmış olacak ve bahsi geçen 6 milyon riskli yapının hangileri olduğu belirlenerek gerekli tedbirler alınmış olacaktı. Bu çalışma yapılmış olsaydı, 6 Şubat Depremlerinde, 11 ilde yıkılan ve ağır hasar alan 240 binden fazla bina belki de tespit edilmiş olacak ve yurttaşlarımızın göz göre göre ölmesine izin verilmeyecekti.
Kentsel Dönüşüm Yerinde Sayıyor
Hiç şüphesiz şehirlerimizin deprem tehlikesine karşı güvenli hale getirilmesi kolay olmayan, çok yönlü ve maliyetli bir süreçtir. Ancak planlı ve toplumun çıkarlarını önceleyen bir anlayışla çok uzun zamana yayılmadan da gerçekleştirilmesi mümkündür.
Bu da ancak siyasi iradenin, kaynakları doğru kullanarak sorunların çözümünde bilimin ve mühendisliğin gösterdiği yolu izlemesiyle gerçekleşebilir.
Hatırlanacağı üzere 17 Ağustos Depreminin ardından, “Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’’ ile bazı yeni vergiler çıkarılmış, bunlardan Özel İletişim Vergisi kalıcı hale getirilmiştir. Bu kalem altında 2025 yılı başına kadar toplamda 40,2 milyar dolar vergi toplanmıştır. 
Oysa 2012 yılında başlayan kentsel dönüşüm çalışmalarında, 2024 yılına kadar merkezi bütçeden yalnızca 480 milyar TL harcanmıştır. 
2012 yılından bu yana tespit edilen riskli yapılardan yalnızca 238 bin civarında yapının dönüşümü tamamlanmıştır. Yani en yetkili ağızlardan dile getirilen 6 milyon riskli yapının yalnızca yüzde 4’ü bugüne kadar dönüştürülmüştür.
Öte yandan kentsel dönüşümler sadece rantı yüksek bölgelerle sınırlı kalmış, çoğu riskli bölgelerde çivi bile çakılmamışken rant değeri yüksek bölgelerde yeni sayılabilecek binalar bile yıkılıp yeniden yapılmıştır.
6 Şubat’ın 30. Ayı
Depremlere hazırlık konusunda bir milat kabul edilen 17 Ağustos’tan 24 yıl sonra meydana gelen 6 Şubat Depremleri, onca bilimsel çalışmaya rağmen aradan geçen yıllarda neredeyse hiçbir ilerlemenin sağlanmadığını acı bir şekilde gözler önüne sermiştir.
Resmi rakamlara göre 50 binden fazla insanımız hayatını kaybetmiş, yaklaşık 40 bin bina yıkılmış, 200 binden fazla bina ağır hasar almıştır. Cumhurbaşkanlığı verilerine göre maddi kaybın 100 milyar doların üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.
Eğer bir sorunun çözümü bilimsel olarak açıkça ortaya konmuş, bunun için kaynak oluşturulmuş ve yurttaşlardan milyarlarca dolar bu kaynak için toplanmışsa, aradan geçen bunca yılda, gereğini yerine getirmeyen sorumlulardan hesap sorulması gerekmektedir.
Doğrusu bu hesap siyaseten, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde sorulmuş, deprem bölgesi de dahil olmak üzere ülke genelinde, bugüne kadar gerekli tedbirleri almayanlar halk tarafından uyarılmıştır. Ancak gelinen aşamada, kentlerimizi depreme hazırlama konusunda başlıca sorumlular arasında yer alan belediye başkanları ve üst düzey yöneticileri hukuka aykırı bir biçimde tutuklanmış, görevlerinden alınmıştır. Denilebilir ki bu tutuklamaların bir başka önemli boyutu da kentlerimizin depreme hazırlanması konusunda halkın can ve mal güvenliğinin tehlikeye atılmasıdır. 
Değerli basın mensupları,
6 Şubat depremlerinin üzerinden 30 ay geçmesine rağmen verilen sözlerin hiçbiri tutulmamış, vaatlerin çok uzağında kalınmıştır. Depremin ardından 319 bini 1 yıl içinde olmak üzere toplam 650 bin yeni konutun depremzedelere teslim edileceği duyurulmuştur. Ancak son verilere göre bugüne kadar 206 bin 97'si konut, 4 bin 838'i iş yeri ve 39 bin 701'i köy evi olmak üzere toplam 250 bin 636 bağımsız bölüm teslim edilmiştir. Bir yılda ulaşılması vaat edilen konut sayısına 30 ayda ulaşılamadığı gibi toplam vadedilen konutların yalnızca yaklaşık yüzde 32’si teslim edilmiştir. 
Öte yandan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum yaptığı açıklamada, yıl sonuna kadar 11 ilde 453 bin bağımsız bölümü teslim ederek hedefe ulaşmış olacaklarını ifade etmiştir. Sayın Kurum, 650 bin konut vaadinden vaz geçildiğini mi ifade etmektedir?
Bugün deprem bölgesinde hala geçici yerleşim alanları, enkaz kaldırma işlemleri, altyapısal hizmetlerin yani elektrik, su, kanalizasyon, haberleşme ihtiyaçlarının karşılanması gibi faaliyetlerdeki sorunlar sürmektedir. Aradan 30 ay geçmesine rağmen eğitim ve sağlık hizmetlerinin de yeterince karşılanamadığını vurgulamak gerekir.
Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre depremin ardından 19784 derslik kapasiteli 1241 eğitim binasının yapımı planlanmış, bugüne kadar 7497 derslikli 524 okulun yapımı tamamlanmıştır.

SONUÇ OLARAK
17 Ağustos 1999’dan 6 Şubat 2023’e, oradan günümüze uzanan süreç göstermiştir ki ülkemiz, depremler karşısında kırılgan bir yapı stokuna, yetersiz planlama anlayışına ve denetimsiz bir yapı üretim sürecine sahiptir. Buna karşılık, bilimsel bilgi ve mühendislik birikimiyle bu sorunların üstesinden gelmek mümkündür. Bunun için ülkemizin hem yetişmiş insan gücü hem de maddi olanakları yeterlidir. Yeter ki toplum yararını esas alan bir anlayışla hareket edilsin; bilimsel verilerle şekillenen bir planlama yaklaşımı benimsenip kamusal denetim etkinleştirilsin.
İnşaat Mühendisleri Odası olarak altını çiziyoruz: Deprem, doğal bir olaydır; afete dönüşmesi ise tamamen insan kaynaklıdır. Bilimsel bilgi ışığında hareket edildiğinde depremler felakete dönüşmez, can ve mal kaybı yaşanmaz. Bu nedenle siyasal irade, yerel yönetimler ve tüm ilgili kurumlar, sorumluluklarını yerine getirmeli; kentlerin planlanmasından yapı üretim süreçlerine, yapı denetiminden kentsel dönüşüme kadar tüm adımlar bilimsel ilkelere göre atılmalıdır.
Toplumun yaşam hakkı, siyasal ve ekonomik çıkar hesaplarına kurban edilemez. Bugün yapılması gereken bellidir: Rantı önceleyen değil, insanı önceleyen bir kentleşme ve yapılaşma anlayışı derhal hayata geçirilmelidir. Yapı denetimi kamusal bir hizmet olarak yeniden örgütlenmeli, meslek odalarının bilgi birikimi ve deneyimli insan gücü sürece dahil edilmelidir. 
Depremler kaçınılmaz; ancak afetler önlenebilir. Bu gerçeği görmezden gelmek, binlerce yurttaşımızın hayatına mal olmuştur. Daha fazla geç kalmadan, bir tek insanımızı daha yitirmeden bilimin ve kamusal sorumluluğun rehberliğinde harekete geçilmelidir.

TMMOB 
İnşaat Mühendisleri Odası
Manisa Şube Yönetim Kurulu

Manisa’da Sivil Katılım Stratejisi tanıtıldı

MASKİ Narlıdere’nin 15 Yıllık Su Çilesine Son Verdi

Oyun Akhisar’da sahne aldı: tiyatro dolu gece

Demirci’de 74 Milyonluk Asfalt Yatırımı Sürüyor

SELÇUK ÖZDAĞ: “KAMU PERSONEL REFORMUNA İHTİYAÇ VARDIR!”

Turgutlu’da 83 bin sentetik ecza ele geçirildi

YUNUSEMRE ZABITADAN OKUL ÇEVRELERİNDE DENETLEME

Selçuk Özdağ’dan kira vergisi istisnasına tepki

AK Parti Akhisar Gençlik Kolları’ndan Kaymakam Can’a ziyaret

MCBÜ EngiRank 2025’te Türkiye’nin ilk 16’sında

MANSİAD ilk genel kurulunu yaptı: Abdullah Bilir güven tazeledi

MCBÜ’de Engelsiz Matematik Destek Programı Tanıtıldı

Muradiye’ye 13 Milyon Dolarlık Atık Su Arıtma Tesisi

Salihli Belediyesi TTI İzmir Turizm Fuarı’nda

Müjdeleri Paylaşan Başkan Çetin Akın: “Yeter ki yatırım yapın”

Saadet Partisi Akhisar’dan Engelliler Günü ziyareti

Manisa’da kasım ayında kaçakçılığa KOM darbesi

LEADER Programıyla 4 ilçeye 60 milyon TL hibe

Turgutlu Meclisi Yılın Son Toplantısını Tamamladı

Vali Özkan’dan Dünya Madenciler Günü mesajı

Akhisar’da öğrencilere Günaydın Çorbası

ZEKİ Yaşam Merkezi Dünya Engelliler Günü’ne damga vurdu

HAKDEM’den Manisa’daki sokak hayvanı kararlarına dava

Manisa’da Dünya Engelliler Günü için tören düzenlendi

Akhisar’da engelli bireylere destek projeleri meclis gündeminde

Soma’da Dünya Engelliler Günü için farkındalık uçuşu

Turgutlu’da zabıta denetimi hız kesmiyor

Manisa’da Mahalle Afet Gönüllüleri Projesi başladı

Manisa’da ‘Çalışkan Arılar’ projesiyle minikler kovanda

Şehzadeler HEM’den sağlıkçılara Türk sanat müziği konseri

Yükleniyor

Mustafa Köylü: “Çocuklarımızı Öldürüyorlar, Cinayetlerini Meşrulaştırıyorlar”

Cansuyu Derneği, 1.6 Milyon Kardeşe Kurban Eti Ulaştırdı

Manisa’nın 2025 Ekim ihracatı yüzde 7,1 geriledi

Alper Alhat: “Zeytin Denince Akhisar Sadece Bir Slogan Değil, Bir Emek Hikayesi”

Manisa’da Ticaret Erbabından İl Sağlık Müdürü Zeren’e Ziyaret

Manisa’da istihdam ve mesleki eğitim kurulu toplandı

Manisa’nın tarım ihracatı 9 ayda 706,7 milyon dolara ulaştı

Manisa’daki OSB’ler 100 bin kişiye istihdam sağlıyor

SOMA TERMİK SANTRALİ’NDE ZİVER DÖNEMİ Mİ BAŞLIYOR? GÖZLER 15 EKİM’E ÇEVRİLDİ

Vali Özkan’dan Muradiye OSB’ye Ziyaret: Sanayide Yeni Vizyon

Pazarcılara Kantardan Muafiyet Müjdesi

Manisa İhracatında En Yüksek Artış Arjantin’e

Manisa’da Sivil Katılım Stratejisi tanıtıldı

MASKİ Narlıdere’nin 15 Yıllık Su Çilesine Son Verdi

Demirci’de 74 Milyonluk Asfalt Yatırımı Sürüyor

MANSİAD ilk genel kurulunu yaptı: Abdullah Bilir güven tazeledi

Muradiye’ye 13 Milyon Dolarlık Atık Su Arıtma Tesisi

LEADER Programıyla 4 ilçeye 60 milyon TL hibe

Vali Özkan’dan Dünya Madenciler Günü mesajı

ZEKİ Yaşam Merkezi Dünya Engelliler Günü’ne damga vurdu

HAKDEM’den Manisa’daki sokak hayvanı kararlarına dava

Manisa’da Dünya Engelliler Günü için tören düzenlendi

Sevgi kazandı: Turgutlu’da özel çocuklarla maç

Manisalı muaythai sporcularından madalya yağmuru

İki kez uzatmaya giden tarihi maçın galibi Turgutlu Belediyesi

Manisa Derbisinde Ataspor Kazandı: 3-1

Akhisarlı Özgür Morbel Mardin Şampiyonası’nın başhakemi

Manisa FK, Adana Demirspor’u 5-0’la Geçti: Farka Giden Gece

İl Müdürü Yunus Öztürk’ten Milli Güreşçiye Anlamlı Tebrik

Başkan Balaban, Milli Güreşçi Kadir Kadiroğlu’nu Ağırladı

Manisa’nın Şampiyon Cimnastikçileri Vali Özkan’ı Ziyaret Etti

Turgutlu Belediyespor Kadın Voleybol Takımı, Türkoğlu Spor’u 3-0 Mağlup Etti

Manisa’da Belediyeye WhatsApp ile Anında Ulaşma Dönemi Başladı

Büyükşehir Vatandaşlara Güvenli Veri Ulaştıracak

Manisa’da “Yeşil Geleceğin Meslekleri” Gençlerle Buluştu

MANİFEST Bilim Şenliği 8 Ekim’de Başlıyor

Manisa’da MANİFEST Bilim Şenliği 8 Ekim’de Başlıyor

Girişimlerde bilişim teknolojisi kullanımı arttı

Akhisar Belediyesi Güneşten 26 Milyon TL Kazandı

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.GALATASARAY A.Ş. 15 11 1 3 21 36
2.FENERBAHÇE A.Ş. 15 9 0 6 18 33
3.TRABZONSPOR A.Ş. 14 9 1 4 13 31
4.GÖZTEPE A.Ş. 14 7 2 5 10 26
5.SAMSUNSPOR A.Ş. 15 6 2 7 6 25
6.BEŞİKTAŞ A.Ş. 14 7 4 3 7 24
7.GAZİANTEP FUTBOL KULÜBÜ A.Ş. 14 6 4 4 -1 22
8.KOCAELİSPOR 14 5 6 3 -3 18
9.RAMS BAŞAKŞEHİR FUTBOL KULÜBÜ 15 4 6 5 3 17
10.CORENDON ALANYASPOR 14 3 4 7 -1 16
11.TÜMOSAN KONYASPOR 15 4 7 4 -4 16
12.ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 15 3 6 6 -6 15
13.HESAP.COM ANTALYASPOR 14 4 8 2 -11 14
14.KASIMPAŞA A.Ş. 14 3 7 4 -7 13
15.İKAS EYÜPSPOR 15 3 8 4 -8 13
16.ZECORNER KAYSERİSPOR 15 2 6 7 -17 13
17.GENÇLERBİRLİĞİ 14 3 9 2 -7 11
18.MISIRLI.COM.TR FATİH KARAGÜMRÜK 14 2 10 2 -13 8